Yeniçeri Ocağı kaldırılınca, yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Muhammed’in Muzaffer Askerleri) ismiyle yeni bir ordu kurulmuştur. Modern bir ordu şeklinde örgütlenen bu ordu için İstanbul ile imparatorluğun diğer önemli kentlerinde kışla inşaatlarına başlanmıştır. Bu amaca hizmet etmek üzere İzmir’de de 1826-1829 yılları arasında Kışla-ı Hümayun Binası, daha çok bilinen ismiyle Sarıkışla inşa edilmiştir. Sarıkışla, döneminde hem büyüklüğüyle hem de konumuyla İzmir’in en önemli yapıları arasında yer almıştır.
Kışla inşaatı için yaklaşık 28.000 m2’lik (40.040 arşın/zirâ) bir arsa gerektirdiği ve İzmir’de bu büyüklükte bir arazi bulunmadığı için yapının deniz kenarına inşa edilmesine karar verilmiştir. Deniz kıyısında tespit edilen uygun alan içerisinde yer alan yapılar kamulaştırılmış ve sonra denizden yaklaşık 17 metre (25 arşın/zirâ) doldurulmak suretiyle yapım için gerekli büyüklükteki arazi elde edilmiştir.

Yapı, payitahttan gönderilen planlara göre inşa edilmiştir. Yapının mimarı yerel mimarlardan Mustafa Saib Efendi, bina emini ise Ahmed Arif Efendi’dir. Ayrıca saray mimarlarından Ahmed Mümtaz Ağa da yapının kontrolü için görevlendirilmiştir. Üç katlı ve kâgir (taş ve/veya tuğla kullanılarak) olarak inşa edilen yapının temelinde, zeminin zayıf olmasından dolayı ağaç kazıklar kullanılmıştır. Yine yapının inşasında Smyrna antik kenti kalıntılarına ait taşlardan da istifade edildiği arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır.
U şeklinde bir tasarıma sahip olan Sarıkışla’da, kuzey ve güney kanatlar ile denize bakan doğu kısmının orta bölümlerinde özelleşmiş alanlar bulunmaktadır. İlk zamanlarda doğu kısmının ortasında yer alan özelleşmiş alan, kışlaya girişi sağlayan kapıya ev sahipliği yapmaktaydı. Buradan, denize bakan doğu kısmının ortasındaki özelleşmiş alanın, kışlanın ana merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak zaman içerisinde önce Hükûmet Konağı’nın inşa edilmesi, akabinde de Saat Kulesi’nin yapımıyla birlikte kuzey kanadın baktığı cephe önem kazanmıştır. Bu gelişmenin doğal bir sonucu olarak da 19. yüzyıl sonunda veya 20. yüzyılın başlarında, kışlanın kuzey kanadına görkemli bir cümle kapısı inşa edilmiştir.
1910’lu yıllarda, kuzey kanadının denize doğru uzanan kısmında, bir miktar deniz doldurularak oluşturulan yeni alan üzerine subay mahfili (günümüzde bilinen ismiyle orduevi) yapılmıştır. Kışla ana yapısının sade ve işlevsel mimari tasarımına karşılık, oryantalist bir mimari tasarıma sahip olan subay mahfili, İzmir Saat Kulesi ile aynı mimari üsluba sahiptir. Kayıtlarda mimarı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak mimari üsluplarının benzerliği, Saat Kulesi’nin mimarı olan Raymond Charles Pere’nin Subay Mahfili’nin de mimarı olabileceğini düşündürmektedir. Hatta kışla içerisinde 1901 yılında inşa edilen ve aynı mimari üsluba sahip olan çeşmeli havuzun da mimarının Raymond Charles Pere olması, bu kanaati güçlendirmektedir.
Cumhuriyet’in ilanından sonra inşa edilen yeni askerî tesislerden dolayı önemini ve işlevini kaybeden Sarıkışla, 1950’li yıllara gelindiğinde oldukça bakımsız ve harap bir hâldeydi. Diğer yandan da giderek büyüyen ve gelişen şehrin ulaşım sisteminin en önemli geçiş noktalarından biri olan Konak Meydanı’nı tıkamaya başlamıştı. Bu gerekçeler ışığında, dönemin İzmir Belediyesi ile Milli Savunma Bakanlığı arasında bir anlaşma yapılmış ve Sarıkışla, 1954 yılında İzmir Belediyesine devredilmiştir. Devrin gerçekleşmesinden çok kısa bir süre sonra Sarıkışla tamamen yıkılmış ve kent yaşamındaki 126 yıllık ömrü son bulmuştur.
Sarıkışla’nın içinde bulunduğu alan, 2004 yılında yapılan çevre düzenlemesiyle birlikte Konak Meydanı’na dâhil edilmiştir. Günümüzde pek çok insan, farkında olmadan bir zamanlar Sarıkışla’ya ev sahipliği yapmış bu alandan geçmektedir. 15 Mayıs 1919’da Yunan İşgali sırasında İzmir Askerlik Şubesi başkanı Süleyman Fethi Bey, burada “Zito Venizelos” (Yaşa Venizelos) demeyi reddettiği için Yunan askerleri tarafından şehit edilmiştir. Bu alanın bir köşesinde, onun aziz hatırasının yaşatılmasını ümitle hayal eden İzmirliler vardır.